Bana neden yazıyorsun diyorsunuz. Yazmak sözünüz kesilmeden yapabileceğiniz tek konuşmadır.
Jules Renard

20 Nisan 2010 Salı

Havalimanı manzarası

Eğer konu manzara ise...

Hemen herkes deniz manzarasına bayılır. Yemyeşil çamlar arasından görünen göl manzarası da ayrı güzeldir. Bazıları yeşil sever, orman görmek, ağaç görmek ister. Bazıları da ferahlık sever, uçsuz bucaksız, ufka kadar açık manzaraları sever.

Ama havalimanı manzarasının sevilebileceğini hiç düşünmemiştim. Hele de bunun üzerine bir geleceğin dizayn edilebileceği hiç aklıma gelmemişti.


Sporda taraftarlık

Sporda taraftarlık güzeldir.

Bir sürü insanın omuz omuza hep birlikte bir heyecanı paylaşmaları seyire önemli bir boyut katar.

Kazanılan bir maçtan sonra birlikte sevinmenin keyfi başkadır. Hatta kaybedilen bir maçtan sonra yenilgiyi paylaşmanın bile bir tadı vardır.

Taraftar olmayan bunu pek de iyi anlayamaz çünkü yaşamamıştır.

***
Beri yandan taraftarlık dünyanın en irrasyonel olgusudur.

Daha en baştan herşey bir raslantıdır. Evin veya mahallenin abisi nereliyse oralı olunur. Sonra da bu öldüm Allah değişmez, hep böyle kalır. Bir kere oralı olunmuştur.

***
Tamam mantık falan yoktur ama taraftarlık yine de çok zevklidir.

***
Ta ki bir gün, üç tane, yüz tane başıbozuk çapulcu çıkar takımının gencecik kaptanına olmadık şekilde bağırır. Son derece bayat, kalitesiz ama akıllarınca çok zeki sloganlarla hakaret ederler. Kız arkadaşı ile sinemaya gitti diye demediklerini bırakmazlar, isterler ki o da onlar gibi bütün gün kahvede  taş oynasın.

Üstelik kaptan takımını onlardan bin defa daha çok sever, camiasına onlardan bin defa daha çok hizmet etmiştir.

Gerçek taraftarın fena halde keyfi kaçar.

***
Hemen ertesinde ise önce bazı takım arkadaşları, sonra takımın antrenörü ve nihayet kulübün başkanı taraftar haklı der. Bu da kaptana ve de gerçek taraftara vurulan asıl büyük darbe olur.

İşte bu yağcılığın, popülizmin doruğudur. Eşkiyalığa devam edin mesajıdır, tribün terörüne açık çektir. Üç-beş çapulcuya teslim olmaktır.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Orjinal

Her şeyin oynanmamışı, bozulmamışı, soysuzlaşmamışı daha güzel değil mi?

16 Nisan 2010 Cuma

İllaki TV

1958den beri tiyatro ve sinema ile dolu bir yaşamı var. Bir sürü ülkede oyuncu ve yönetmen olarak önemli işlere imza attı. Türkiye, ABD, İsveç, İsviçre, Almanya ve başkaları gibi bir dizi ülkede saygın bir sanatçı olarak çalıştı. O ülkelerin kendi dillerinde oyunlar oynadı.

Kimsenin ruhu duymadı.

***
"Altın Portakal Ödülü"nü (2 defa), "Berlin Fim Festivali"nde bir İsrail filmi "Kuzunun Gülümseyişi'ndeki rolü ile "En İyi Erkek Oyuncu" dalında "Gümüş Ayı Ödülü"nü, "Stockholm Altın Böcek Ödülü"nü kazandı.

Yine kimsenin ruhu duymadı.

***

Yılmaz Güney'le birlikte Türk sinemasının birçok klasiğinde olağanüstü roller oynadı. Sürü'nün Hamo Ağası, Umut'un Hamal Hasanı, Duvar'ın Gardiyan Ali Emmisi unutulmaz karakterlerini canlandırdı.

Adı tek tük duyuldu ama yine kimsenin ruhu duymadı. 

***
Ammmmaa.

Ne zamanki bir dizide oynadı, herkes Ramiz Dayıyı bağrına bastı.

***

Hem tiyatro ve sinema sanatı, hem Tuncel Kurtiz ve hem de halkımızın TV ekranına girmeyen sanata olan mesafesi açısından ne kadar acı değil mi?