Bana neden yazıyorsun diyorsunuz. Yazmak sözünüz kesilmeden yapabileceğiniz tek konuşmadır.
Jules Renard

9 Ocak 2010 Cumartesi

... gibi binalar yapmak

Topkapı Sarayı Antalya'da, Kremlin de Antalya'da.

Sahiden.

Ya Kızkulesi? E o da Antalya'da.

Antalya'ya bir gidişte hem Topkapı'yı, hem Kremlin'i, hem de Kızkulesini görmek. Yetmedi, bonus olarak da Antalya'yı.

Bu nasıl iştir?

***

"Boğaz dünyada tek, onun gibisi yok" deriz ya... İnanmayın. Artık değil. Çünkü şimdi Küçük Çekmece'de de bir Boğaz'ımız var.

Ne diyeyim, şaka gibi.

***

Benim anlamadığım şu: anlı şanlı inşaat şirketleri, o kocaman teşkilatlarıyla, uzmanlarıyla, danışmanlarıyla, mimarlarıyla hiç mi yeni fikirler üretemiyorlar da ayları kırpıp kırpıp yıldız yapıyorlar? Kopyanın hiçbir zaman orjinalinin yerini tutamıyacağını bilmiyorlar mı?

Bilmez olurlar mı, hem de nasıl biliyorlar. Ama para tatlı. Ayrıca sonradan görmeler de istemediğin kadar bol.

Anlamadığım bir diğer nokta: bir insan hangi duygularla, herşeyin "çakma" olduğunu bile bile, böyle bir yerde huzur bulur? Herşeyin yapmacık olduğu dünyasında önündeki su birikintisine bakarak "Getir kızım şu rakımı, şöyle Boğaz'a karşı bir keyif süreyim" falan der.

Daha da anlamadığım ise: aklı başında, "azıcık" meslek saygısı olan bir mimar böyle bir rezalete nasıl imzasını koyar?

Belli ki ben ne bu "çakma" Boğaza karşı rakı keyfi yapan adamı, ne de bu "çakma" mimarı anlıyamıyacağım. Hiç bir zaman.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder