Bana neden yazıyorsun diyorsunuz. Yazmak sözünüz kesilmeden yapabileceğiniz tek konuşmadır.
Jules Renard

16 Ocak 2010 Cumartesi

TV programı nasıl yapılmamalı dersi

Biraz evvel televizyonda 2010 İstanbul Kültür Başkenti canlı yayını vardı. Günlerdir anons ediliyordu,
yedi tepenin yedi yerinde müthiş etkinlikler yapılacak, şöyle olacak, böyle olacak diye.

Zaten TVde adam gibi program yok denecek kadar az, bir ümitle oturdum seyretmeye. Oturmaz olaymışım.

Belli ki bunların televizyon yayıncılığı hakkında en ufak bir fikirleri yok. Bakın niye:

Ortada bir etkinlik var, aylardır hazırlığı yapılmış, şu kadar milyon da para dökülmüş. Birinci öncelik bu etkinliği göstermek değil midir?

Hayır...

Manzara şu: ekranda bir meydan, biri uzun uzun programı anlatıyor. Güzel, bilgilendik. Ne var ki tam program başlayınca da yönetmen hooop stüdyoya bağlanıyor.

Stüdyodaki sunucu bir tarihçi bulmuş. İstanbul'un tarihini konuşacak. Bayıltarak on cümlelik sorusunu soruyor. Adamcağız tam cevap vermeye başlıyor, hoop yönetmen bir başka yere bağlanıyor.

Bu defa ekranda nihayet programdan bir bölüm gözüküyor, bir kadın şarkıcı şarkı söylemekte. Ne var ki sesi çıkmıyor. Ağzı oynamaya dursun onun yerine demin lafı yarım kalan tarihçinin sesi duyuluyor.

Derken bir başka yere bağlanıyorlar. Orada ise kim olduğunu bilmediğimiz biri şarkı söylüyor. Ama bu şarkıcı biraz evvel gördüğümüz kadın şarkıcı kadar da şanslı değil. Öbürünün hiç değilse görüntüsü vardı, bunun o da yok. Buna mukabil ekranda, neye iyiyse, gözükmek için itişip kakışan bir kalabalık ve havanın ne kadar soğuk olduğunu bağrınan bir muhabir beliriyor.

Bir de bunlar ekranın ortasına bir suret koyup altına "stüdyo" yazmayı, etrafına da birkaç kafa daha dizip onların altına da bulundukları yerlerin ismini koymayı marifet zannediyorlar anlaşılan. Yahu o eskidendi. Onlar, telefon etmek için komşudan veya mahallenin bakkalından icazet beklenen zamanlardı. Artık, bu iletişim çağında, üç-beş yere bağlanmak bir marifet değil ki... Durup durup bunu gösteriyorsunuz.

***

Bir de baktım, neredeyse bir saatimi heba etmişim. Yetti dedim, yetti. Benim yapacak çok daha keyifli işlerim var.

Siz televizyoncular, nenize gerek, böyle işlere kalkışmak. Koyarsınız üç saatlik bir yerli dizi, ya da bimem hangi ligden bir futbol maçı. Sen sağ ben selamet.

Çat diye kapadım televizyonu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder