Bana neden yazıyorsun diyorsunuz. Yazmak sözünüz kesilmeden yapabileceğiniz tek konuşmadır.
Jules Renard

1 Mart 2010 Pazartesi

Bu filmi mutlaka görelim, çünkü eleştirmenler hiç beğenmedi

Namık Kemal, Tahrib-i Harabat'ı yazdığından bu yana yüzelli yıla yakın zaman geçti ama Türkiye'de eleştiri bir arpa boyu yol gitmedi.

Neredeyse hala birçok konuda eleştiri yazılmıyor bile. Örneğin bu hafta günlük gazetelerde, konserler, resitaller, tiyatro oyunları, bale gösterileri, resim, heykel, fotograf sergileri, yeni mimarlık projeleri vb. ile ilgili kaç eleştiri gördünüz?

Eleştiri yapılan alanlar malum: futbol maçları, ikoncanların kılık kıyafetleri, lokanta değerlendirmeleri, haftanın filmleri... Bir-iki de kitap eleştirisi.

Bunlardan fanatik taraftar futbol yazarlarının hoyratlığını, kılık kıyafet ve eğlence yerleri değerlendirmeleri yapanların zıpırlıklarını, beleş yemek yedikleri lokantalara methiye düzenlerin saçmalıklarını eleştiriden saymıyorum bile.

Evet eleştiri özneldir ama ön yargısız, namuslu olmalı, eksiler kadar artıları da görmelidir. Ki saygı görsün, ciddiye alınsın.

Oysa birçok eleştirmene göre de "eleştiri" demek "karalama" demek. Ya eleştirdiği kişiye önceden kızgınlığı var, ya egosunu tatmin edip kendini kanıtlama derdinde, ya sivri olup kendinden bahsettirecek, ya da (veya bir de) konuyu bilmiyor.

Bir örnek son günlerde vizyona giren "Veda" filmi.

Beğenirsin, beğenmezsin. Bunu da yazarsın. Daha doğal ne olabilir? Ne var ki bir bölümü için hiç de öyle olmamış besbelli.

Çoğu eleştirmen filmin ana hikayesini anlamamış bile. Arkadaşı ölünce yaşamanın artık anlamsız olduğunu düşünerek intihar etmeye karar vermenin, üstelik bunu henüz ergenlik çağındaki oğluna anlatmanın nasıl eski Yunan tragedyası kıvamında bir hikaye olduğunu görememiş bile.

Can Dündar şöyle yapmış da, Livaneli'nin bu fimi Can Dündar'a cevapmış. Lafa bak. Buna Livaneli de Dündar da gülüp geçmiştir her halde. Daha belgeselle sinema filminin farkını bile bilmiyor, elma ile armudu topluyor. Bunlar da eleştirmen. Cehalet zor.

Kritiklere bakıyorum çok azı filmi sinematografik yönden eleştirmiş. Rejinin, fotografların, dekorların, kostümlerin, makyajın, müziğin, oyunculukların, örneğin küçük Mustafa'nın, Atanın kadınlarının oyunculuklarının, bence Zorba'dan hiç de aşağı kalmayan Zeybek'in farkında bile değil. Filmi doğru dürüst seyrettiği bile şüpheli.

Kimi diyor tu kaka, film Atatürk'ü efsaneleştirmiş (sanki o bir efsane değilmiş gibi), kimi de tersine bu nasıl Atatürk fimi kahramanlıkları, devrimleri anlatılmıyor bile.

Basma kalıp bir sürü boş laf. Senaryo aceleye gelmişmiş. Ben biliyorum ki senaryo üç yılda yazıldı. Ne diyeyim?

Bir gün bir arkadaşım "Bu filmi mutlaka görelim, çünkü eleştirmenler hiç beğenmedi" demişti, Gel de hak verme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder